Epeyce
bir zaman, kulaklıktan içime haykıran bir şarkı eşlik etmeden adımlarıma,
yürüyemedim kalabalıklar içindeki sokaklarda. Aylarca aynı sokaklarda, aynı
şarkılarla, benzer silüetlere bakar-görmez vaziyette yürüyüp durdum. Şarkılar
bitene kadar yürüdüm. Playlist sağlamdı. Sonu gelmedi şarkıların, bazen de
gerçekten hiçbir şey görmek istemediğim için lens-gözlük takmadan yarı kör
yürüdüm. Kaybettiğim duyularıma bir kaybediş de ben eklemek istedim suni
yoldan. Hedefsizce yürürken o yollarda adımlarımın dolaştığı anlar da oldu
tabi. Youtube’ta dinlemek istediğin şarkıya ulaşmanı engelleyen reklam
videolarını “reklamı atla” butonunu tıklayarak geçiştirmek kadar kolay olmadı
adımlarımı düzene yeniden sokabilmek; ama yürümekti ya aslolan, ha düşe ha kalka.
Şimdilerde müzik dinlemeden de dolaşabiliyorum; peşimden,
önümden, sağımdan, solumdan gelip geçen uğultulu bir güruhla. Klip tadında
yürürken kulağımdaki müzik sayesinde bastırdığım o kuru gürültüyü, farklı bir
şekilde egale etmeyi öğrendim. İstediğim zamanlarda duymazdan gelebilmeyi
keşfettim ben de. Nasıl becerdim, bilmiyorum. Övünerek, kendime pay
çıkarırcasına anlatmak isterdim bu bilinçli işitme kaybını ama bir çaba
göstererek elde ettiğimi söylersem de yalan olur.
İçimdeki ses, kulağımdaki şarkıyı bastırmaya başladığında; müzik
sustu. Yerini alan “içten sesler korosu” nun kurduğu cümleler adımlarıma daha
uyumluydu. Yürümek bir avarelikten çıkıp, “Gece Yürüyüşleri” adıyla bir
konsepte dönüştü. Hayatın konseptini çözüp ayak uyduramasam da halen, adımlarım
arasında kendime takılmadan yürümeyi öğrendim içten sesler korosunun
katkılarıyla.
Gece Yürüyüşleri 98596’yı tamamlayıp da eve dönmek üzereyken biraz önce, in cin ve topların buluştuğu sokağın köşesinde önümden geçen Sarıbaş kedinin ağzına aldığı et parçası susturdu içimdeki monologu:
1- Bu saatte et gökten mi düşmüştü, kedi nereden bulmuştu onu?
2- Eti bulan kedi, etini çalacağımı düşünerek mi kaptığı gibi geceyarısı velinimetini, bir arabanın altına sığındı?
3- Evet, canım çekti belki o an, ama çalmam senin rızkını sarı kafa, hem ben az pişmiş severim.
2- Eti bulan kedi, etini çalacağımı düşünerek mi kaptığı gibi geceyarısı velinimetini, bir arabanın altına sığındı?
3- Evet, canım çekti belki o an, ama çalmam senin rızkını sarı kafa, hem ben az pişmiş severim.
Yağmurun altında içimdeki seslere ayak uydurmuş adımlarımın
çiğnediği asfalt bir yolda önüme çıkan, gecenin nasipli etçil kedisi; hem
ıslanmamak için hem de ağız tadıyla yemek istiyordu sanırım yemeğini, diğer
kediler görüp de başına üşüşmeden. Karnını doyurduktan sonra yaşayacağı haklı
gururla arabanın altından çıkıp bıyıklarını yalayacaktı belki de, yağmura
aldırış etmeden. Ben göremedim. Ama muhakkak yapmıştır. Ben kedi olsaydım, öyle
yapardım.
Çünkü bulup da sahiplendiği her şeyi bir çırpıda kimseye pay
etmeden yiyip bitirmeyi sever insanoğlu. İliğine kemiğine kadar, sıyırıp da
yiyecek bir şey kalmadığından emin olunca bir köşeye fırlatmak üzere.
Tüketmenin verdiği hazla, gardrobundan çıkardığı şeffaf gurur hırkasını geçirir
üstüne, mevsimlerden yaz bile olsa. Gurur hırkasının kesmediği soğuk kış
aylarında ego ceketini de alır yanına. Üşümek nedir bilmez böyle zamanlarda.
Hayatta sevmediğim çok şey var belki, ama bazıları daha üst sırada. Kat kat giyinmek, köpüklü bira ve light sigara bunlardan birkaçı. Bir de küçük dağları ben yarattım demeyi seven cinsine sövdüğüm insanoğlu.
Hayatta sevmediğim çok şey var belki, ama bazıları daha üst sırada. Kat kat giyinmek, köpüklü bira ve light sigara bunlardan birkaçı. Bir de küçük dağları ben yarattım demeyi seven cinsine sövdüğüm insanoğlu.
Tükenmişliklerin içinden gecenin içine doğru yürüdüm.
Evden çıkarken üzerime aldığım, soğuk havalara yenik farkındalık ceketimin ceplerini yokladım apartmanın önüne vardığımda, anahtarlığı çıkartmak için. Yere düşürdüm o an, tutamayıp. Korktum tam eğilip alacakken yerden, kedinin biri onu et sanıp da benden önce kapacak diye...
Evden çıkarken üzerime aldığım, soğuk havalara yenik farkındalık ceketimin ceplerini yokladım apartmanın önüne vardığımda, anahtarlığı çıkartmak için. Yere düşürdüm o an, tutamayıp. Korktum tam eğilip alacakken yerden, kedinin biri onu et sanıp da benden önce kapacak diye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder