“ Bir bir daha biz yapar. –Met Üst, OT Dergisi ”
Bir, asaldır.
Bir, asildir.
Bazen Kürk Mantolu Madonna’dır, bazense Raif Efendi.
Bir, yalnızdır.
Kalabalıkmış gibi görünse de çoğu zaman ardından gelenlerle;tekildir.
İki ile kendini yakıştırmaz, üç ile hiç anlaşamaz.
Başka bir’lere eklenerek değer katar belki onlara; ama içindeki diğer bir’leri toplayıp da biraraya getirmeyi beceremez.
Dönebileceği başka bir yer olmadığı için, kendi içine dönüktür. Çoğu insan bilmez bu gerçeği zaten, o yüzden boşverelim.
Kendini değiştirmek de ister bazen bu sebeple, amabaşaramaz. Doğuştan kusurudur bu durum ve değiştiremediği daha bir sürü şeyi fark ettikçe; kaderci yaşamayı seçer.
Hem değiştirebilse de, ne fark edecektir ki?
Sonunda, nasıl olsa eksilecektir.
Eklenerek değer kattıklarından çıkıp uzaklaştığında bir gün,kendini bırakıp da bir yere gidemeyeceğini bilmenin ironik rahatlığını yaşayacaktır; istese de istemese de.
Hayatın rutin döngüsü, onu da bencilleştirecektir sonunda...
***
Hangimiz bir olabildik şu hayatta?
Hangimiz gerçekten başarabildik bunu?
Çok denedik belki de. Bir olduğumuzu zannedip, her seferindealdandık.
Sayı olan “bir”in tekliğiyle, bir olup bütünleşebilmeyi birbirine karıştırdık.
Kolay mıydı birleşmek ama, öyle bi’ çırpıda?
***
Algımızda yarattığımız çeşitli yanılsamaları, gerçeğimiz kıldık.
Hafifleyen kalbimizin taktığı kanatlarla, mantığımızı sollayarak yol aldık; karşımıza çıkan uyarı levhalarına hiç aldırış etmeden. İçimizde yeşerip, sarmaşık misali ruhumuzusaran o hayalperest umutların peşinden gittik; içgüdülerimizin fısıltılarına kulak asmadan. Saf bir çocuk, elma şekerinin büyüleyici tadına nasıl aldanabiliyorsa; biz de rüzgarla yarışırcasına koşup durduk öylece umursamadan, ardımıza dönüp bakmayı akıl edemedik bir kez bile...
Bir gün, önümüze bir engel çıktı ve kaptırmış gidiyorken o yolda; takılıp düştük ona. Halbuki aşabiliriz sanmıştık;uzaktan baktığımız zaman o kadar da tehlikeli görünmemişti gözümüze, alt tarafı bir tümsekti işte... Daha önce görüp de aldırış etmediğimiz, o uyarı levhalarını da suçlayamazdıkartık...
Yere kapaklanırken; yürüdüğümüz o yolda, bu zamana kadar bize destek vermiş olan o eli göremediğimiz zaman anladık,görmezden geldiğimiz her uyarıyı.
Güneş açmamıştı gökyüzünde belki ama; olan biteni görmemizi zorlaştıran o sis bulutu kalkmıştı artık gözlerimizin önünden...
Aslında tek mesele; albenisine kapıldığımız için, elma şekerinisüsleyen o kırmızı rengin, özünde boyadan ibaret olduğunu unutmuş olmamızdı. Yiyip bitirdikçe, yok olan bir boya. Oysa ki; altında gizlenen sıradan bir Amasya elmasıydı...
Bilip de bu görmezden geldiklerimizin; unuttuklarımızın farkına varıyorduk yeniden yavaş yavaş.
Farkına vardığımız zaman da, geriye dönebileceğimiz bir yol kalmamıştı artık.
U dönüşünü çoktan kaçırmıştık çünkü, bu sefer hız limitini aşmıştık.
Bir olmak için, sadece benzer olmak yeterli olmuyordu demekki...
Öncelerde bizi uzaktan gördüğünde, sevinçle havada sallanan o elin sahibi; peronda bekleyen son trene alelacele atlayıp, kaybolmuştu ortalıktan. İneceği durakta, onu bekleyen başka birine sallayacaktı artık havaya kaldırdığı ellerinden birini.
Canımız acımıştı çok...
Sanmıştık ki hayallerimizden vazgeçmediğimiz müddetçe,dünya denilen bu bok çukuru; iyilik ve cesaretle, umutlarımızın peşinden koştukça biz, dönmeye devam edecekti.
Sanmıştık ki; bir insanı sevmekle başlayacaktı her şey...
Aldandık...
Ne kadar reddetsek de, inanmak istemesek de; iyiliğin bizi götürdüğü nihai yer, kendi mezarımız olmuştu. Hayallerimizin renkli kutusundan çıkardığımız, o tozpembe gözlüklerimizle bakıp da görebildiğimiz tek şey; yalnızlığa terk edilenhallerimizdi hikayenin sonunda...
Bir süre daha; gelmeyecek bir otobüsü, aynı yol üzerindeki durakta beklemeye devam ettik. Çok erken kazılmıştı mezarlarımız çünkü, bencillik ve kötülükle beslenentohumların canlandığı toprakların içine doğru.
Biz; bir olmak isterken, bir başımıza kalmıştık...
***
Gülünçtük aslında; her seferinde hayalkırıklığına uğradığımıztek şeyin, umutlarımız olduğunu fark ettikçe. Dürüstlüğün mükafatlandırılıcağına ve kötülüğün cezalandırılacağına dair beslediğimiz o bakir umuda sarıldığımız için sadece; hata etmiştik...
Öğrendik acı bir şekilde; bu saçmalığa inandığımız anın,kaybettiğimiz an olduğunu... Bu iğrenç, allahın belası dünyada hayatta kalabilmek için; umutların yeterli olmadığını, ipleri ele almaktan başka bir çıkar yol kalmadığını...
Önümüzde açılan yollarda, sadece kalbimize taktıkları kanatların hafifliğiyle değil, mantığın uyarı levhalarını da dikkate alarak yürümemiz gerektiğini ; öğrendik.
Zaman ilerledikçe; yanımızda uyuyan insanlarla,rüyalarımızda gördüklerimizin aynı kişiler olmadığını fark ettik... Bir olmanın aslında başka bir şey olduğunu anladık her defasında farklı şekillerde; yüzümüzde beliren zehir tadında bir tebessüm eşliğinde...
***
Bir olmak kolay mı sandın sen?
Her seferinde ballandıra ballandıra anlattığın o başarı hikayelerinin sonunda sana bir madalya verilecekmiş gibi; egonla şişirerek süslediğin bütün o sıfatları -hak edip etmediğini bir an bile sorgulamadan üzerine yakıştırdığın- yok sayabildin sanki ya da yıllarca etrafında gördüklerinle kendine model aldığın, tabular arasında sıkışık yaşadığın biraşkın ruhuna sinmiş kokusunu üzerinden söküp atabildin de; bir olmak nedir, ahkam kesiyorsun...
Çıkarsızca sevgini gösterebildin mi hiç, herhangi bir canlıya karşı?
Sokakta yürürken yanına yaklaşan bir köpeğin başını “Acaba beni ısırır mı?” diye düşünmeden, bir an bile korkusuzcaokşayabildin mi?
Sadece insan olduğun için; kişiliğini, benimsediklerini ve bilimum öğretilmiş çaresizliklerini yok sayarak; bir başkasınınyerine kendini koyabilmeyi becerebildin mi, o durum başına gelmediği halde? Başkasının mutluluğunu ya da acısınıpaylaşırken, gerçekten hissedebildin mi bunu yarıçıplakhislerle?
***
Ben; bir olamamışım hiç, yeni yeni anlıyorum.
Kendimi yok sayarak birileriyle bütünleştiğimi hissettiğimzaman dilimleri oldu ve bu yaşadığımı bir olmak sanmışım sadece...
Ama ben yoksam, onlar da olmazdı ki? Ben yaşıyorsam hala bu hayatta, nasıl birileri için kendimi unutabilirdim?
Ve niye?
Cevapları arayıp da bulamadıkça; kendimi kaybettim iyice,soğanı masaya yumruğumla vururcasına kırdım kafayı.
Benden çıkıp gidenlerden sonra, kendimden de çıkabilirim sanmıştım hatta.
İnsanın, kendinden öylekolayca çıkıp gidemeyeceğini fark edince; yanıldığımı anladım...
Bir olmanın; sadece benimle ve kendimle bir tuttuğum insanla alakalı olmadığını; dünyanın daha geniş ve herkese yetebilecek, koca bir alan olduğunu anladım yeniden...
Bir çocuğun gülümseyişine tanık olduğumda sebepsizce gülebildiğimi, hisli gözleriyle gözümün içine talepsizce bakan bir hayvanın karşısında gözlerimin dolabildiğini; ben kendimi unutsam ya da yoksaysam da, beni hatırlayabilecek başka insanların var olduğunu yeniden fark ettiğimde; çıkarıp attım, o ağırlık yapan at gözlüklerimi.
Nadasa bırakılmış toprakların, su bulup canlanma vakti gelmişti artık....
***
Sadece iki insan üzerinden kurulabilecek hayallerin yaratıcısı ya da kahramanı olduğum zaman; bir olunamadığını anladım artık ben..
“Bir+Bir=Biz” olmuyormuş her zaman.
Herkes, eşini bulup da çift olmak ister belki bu hayatta; ama bir olmak o kadar da kolay değil.
(miş..)
17.12.2014 / 06:15