15 Şubat 2015 Pazar

HER "ŞEY" AYRI YAZILIR

İçimde bekleyen bir "şey" vardı hep.

O, bekledi durdu.
Ben, yürümeye devam ettim. 
Tökezleyip düştüm bazen.
Sonra toparlanıp kalktım. 
Yeniden düştüm. 
Yeniden kalktım. Düşüp kalktım. Ama bir şekilde, hep kalktım. 
Nereye gideceğimi düşünmedim. 
Bazen, yorulup soluklandım bir yerlerde. 
Ama duramadım. 
Devam ettim yürümeye. 
Bazen duraklayarak, bazen de acelem varmış gibi koşar adım.
Yürümeye devam ettim.

O ise sadece durdu ve oturup kaldı denizin kıyısındaki o durakta. Mevsimler değişti o sırada. Bazen ıslandı ahmakıslatan bir yağmurun altında, bazen yandı güneşin kavurucu sıcağında. İnatla durdu yine de, inat ettiği için de değil ya... 
Ölmüş müydü acaba, ondan mı kıpırtısızdı böyle? 
Bilmem. 
Hiç gidip dürtmedim ki, "Nasılsın, ne yapıyorsun burada böyle?" diye sormadım ilişip de. 
Bıraktım kalsın, madem kalmak istiyor orada. 
Neyi beklediğini de sormadım. 
"İlla bir şeyi beklemek gerekmez ya." dedim kendimce.

Uzun süre durursan eğer bir yerde; hayat akıp gider öylece, kediler köpekler geçer önünden, insanlar geçip ve çekip giderler, yapraklar sararıp savrulur, parçalanıp ezilir hatta kimliği belirsiz ayaklar altında kimi zaman. 
Sense, sadece durduğun için çok net görürsün tüm bunları, önünden akıp giden onca şeye müdahale etmeden izlediğin içindir bu netlik. Başka bir zaman diliminde geçip, ezip, çekip gidenlerin arasında olman önemsizdir artık. O yüzdendir bu suskunluk... Çünkü, gürültüye mahal yoktur farkındalık diyarında. Senin obanı kurup, bayrağını diktiğin yerde kahkahaya, dedikoduya, gözyaşına, diyaloga ve hatta monologa bile yer yoktur. Durup izlemektir sadece yapacağın. Geri kalan her şeyi; her şeyi sahiplenme çabasını hayatının amacı edinmiş insanlar halledecektir elbet; daha önceleri senin de yaptığın gibi.

Kuşlar uçar önünden ama o gülümsemez hiç içine dolabilecek bir hürlükle, kıpırdamaz bile.
Ben yürürüm. 
Kediler köpekler geçer de, uzanıp başlarını okşamaz hiç, içinden gelen bir şefkatle. 
Ben yürürüm. 
Ayak izleri kalır insanların sadece onun baktığı yerde; sonra yine mevsimler değişir, o yine ıslanır yahut yanar durur ama aldırmaz hiç. Rakamlar ilerler hep, yıllar yenilenip kutlanılır yaşlanmaktan haz duyulurcasına; kırmızı bir paket kağıdı üzerine çam ağaçlarının resmedildiği süslü ve tematik hediyelerle...

Onun durup kaldığı yer herhangi bir durak değildir, evidir. 
Ait olduğunu hissettiği yer...
Taksiler geçer önünden korna çalarak, otobüsün içindeki o biyonik kadın sesi konuşmaya başlar ezberlediği durakların isimlerini dile getirerek, şoför sağ şeritte bekleyen bir yolcuyu almak için yanaşırken.
Ama o durur ve izler sadece, 
her şey akıp gider önünden.

Bir "şey" hariç.

Hariçten gazele giden o yolda, bir gün ona rast gelebilirsiniz; eğer denk gelirseniz rahatsızlık vermeyin. 
Onu yerinden kaldırmaya yeltenmeden, ilginizi çekse bile görmezden gelip; durağa yanaşacak herhangi bir otobüse binip gidin. 
Gitmek gerekir ya, gidin işte aparlarınızı ve toparlarınızı da yanınıza alıp.
Yağmur altında ıslanmaya ya da güneşte kavrulmaya sebep olmamalı hiçbir şey...

İstikametsiz insanların; ne bindiği otobüsün güzergahı önemlidir, ne de birlikte seyahat ettiği insanlar.
Yol devam eder ve hep ilgi çekicidir o yeni yol arkadaşları nasıl olsa.

-- EY RUH; GELDİYSEN ÜÇ KERE VUR, YAĞMUR BAŞLADI --

( f o n : https://www.youtube.com/watch?v=8gJZtv9rLTc )

 

24.01.15

 

Hiç yorum yok: